Cuma, Nisan 19, 2024

Eşcinsellik ve Etiyolojik Kuramlar

-

Eşcinselliğin kökeni hakkında bilinen en eski kuramlardan biri Ulrichs tarafından ortaya atılmıştır. Uranüs’ün parçalanmış vücudundan doğan ve dişi olan Urnings, aynı zamanda Afrodit’in ablası olup iki erkek arasındaki aşkı temsil eder. Ulrichs, iki erkek arasındaki çekimin dişi bir nitelik taşıdığını anlatır. Üçüncü bir cins olarak tanımlanan gay bireyler (Urnings) dışındaki yönelimleri görmezden gelerek stereotipik bir bakışla yorumlar(Kennedy, 1981). Benzeri stereotipik bakışlara birçok teoride rastlamak mümkündür. Örneğin, Freud kadınlar arasındaki çekimin maskülen bir nitelik taşıdığını öne sürmüştür (1920). Stereotipik düşünceler birçok ayrımcı uygulamanın kaynağında bulunmaktadır (Landy, 2008). Mesela, Hamer ve Copeland’ın hipotezine göre Xq28 bölgesindeki X (dişi kromozom) eşcinselliğe neden olmaktadır. Hipotez, bazen X ve Y kromozomlarının atlayıp karşı cinse aktarıldığından bahseder. Yani erkek ya da kadınlar, karşı cinsin kromozomlarına sahip olduklarında davranışsal geçişler gözlenebildiği öne sürülür ancak cinsel yönelim fark edilmeksizin erkeklerin dişi(X) kromozomu taşıdığı gerçeğinden bahsedilmemiştir (1994).

Olgunlaşamama kuramları, eşcinselliği, heteroseksüel yönelime ulaşılmadan önce varılan doğal bir adım olarak yorumlar. Eşcinsel bireyler, psikoseksüel gelişimlerini tamamlayamayan, güdülerine yenik düşen, olgunlaşmamış bireyler olarak kavramlaştırılır. Olgunlaşamama teorisini ortaya ilk kez Sigmund Freud atmıştır. Libido kuramı, herkesin biseksüel olduğunu öne sürer. Ona göre başarılı psikososyal gelişim sonucunda heteroseksüel yönelime ulaşılır. Eşcinselliği normalden sapma olarak değerlendirir, ancak hastalık olarak yaftalamaz. Freud travma benzeri deneyimlerin seksüalite üzerinde etkisi olabileceğinden
bahsetmiştir. Anal ve oral seksi libidonun saplantıları olarak tanımlamıştır. Sapkın içgüdülerin bastırılabileceğinden ve anlamsız rüyalar olarak dışa vurabileceğinden bahseder. Ancak histerikler için bastırma mekanizması tam olarak çalışmaz, o yüzden her zaman bilince ulaşma riski bulunur. Histerikler, içgüdülerini fiziksel semptomlar halinde dışa vurabilirler (Freud, 1949). Çoğu kuramcı gibi Freud’un teorisi de kalıp yargısal bakıştan muaf kalmamıştır. Leonardo Da Vinci’nin eşcinsel kimliğini analiz ederken, bu durumu genç bir erkekle çıkan annesinin kimliği ile özdeşleştiğine yorar (Freud, 1910). Bu örnek daha sonraları “Anasının Kuzusu” kuramlarına yol açacaktır. Benzeri kuramlar eşcinselliğin erkek bireylerin gelişimi sırasında maskülen bir baba figürünün eksikliğinden kaynaklandığını öne sürer. Mesela, Kohut (1971) eşcinsellerin narsist yapıda olabileceğinden bahseder ve ebeveynlerin duyarsızlıkları sonucu oluştuğunu öne sürer. Sullivan, Freud’a benzer bir şekilde eşcinselliği normal psikososyal gelişimin bir adımı olarak teorize eder (1953). Sullivan’a göre 8-10 yaşında bir çocuk, duygusal ihtiyaçlarını tatmin etmek için, ailenin dışında arayışlara girer. Ancak, Freud’un aksine, eşcinselliğin kişilerarası ilişkiler tatmin edilemediğinde oraya çıktığını kuramlar. Hem Freud hem Sullivan, harici olayların eşcinsel
yönelimi etkilediğini düşünmektedirler.


Olgunlaşamama teorilerinin etkileri günümüzde kadar ulaşmıştır. Olgunlaşamama kuramlarının en bariz negatif etkisi psikoterapi ile kişinin tedavi edilebileceği çıkarımından kaynaklanır. Ancak, son otuz senede yapılan araştırmalar tedavi yöntemlerinin etkili olmadığı açıkça belirtiyor (APA, 2009; GEO, 2021).

Bazı kuramcılar eşcinselliği hastalık veya anormal olarak tanımlamışlardır. Hastalık kuramları, eşcinselliği normal psikoseksüel gelişiminden sapma olarak kabul eder. Heteroseksüel yönelimi norm olarak görülür. Geleneksel cinsiyet rolleri dışındaki her davranış semptom olarak yorumlanır. Normal gelişimden sapma, patojenik dış etkenlere bağlanılır ve eşcinselliğin tedavi edebileceği varsayılır (Drescher, 2001).


Bilinen en eski hastalık kuramlarından ilki Psychopathia Sexualis ile yayınlanmıştır (Krafft- Ebing & Chaddock, 1894). Krafft-Ebing eşcinselliği doğanın tasarımına aykırı bir hastalık olarak tanımlamıştır. Kuşaktan kuşağa aktarılan, baskın olmayan, sinirsel bir dejenerasyonun eşcinselliğin kaynağı olduğunu öne sürer. Daha sonra Freud, Krafft-Ebing’in teorisini reddetmiştir (1949). Bir analist olan Rado ise, evrim kökenli bir kuram öne sürerek, eşcinselliğin doğal kadın-erkek tasarımından sapma olduğunu varsaymıştır. Eşcinsel ilişkilerin, heteroseksüel ilişkileri taklit ettiğini kuramlar (Tontonoz, 2017). Ek olarak, Rado eşcinsel çiftlerin kadın-erkek ilişkileri taklit etmelerini heteroseksüel içgüdülere bağlamıştır (Drescher, 2001). Hastalık kuramları, özellikle analistler tarafından geçmişte benimsendi (Full, 2021). Örnek olarak Bieber önderliğinde yapılan çalışmayı gösterebiliriz. Eşcinsel ve heteroseksüel analizanlar arasındaki farkları anlamak için deneysel bir araştırma tasarladılar. Araştırma sonuçları bireyin yetiştirilme şeklinin, eşcinselliğin nedeni olduğunu öne sürdü (Clark, 1962). Ancak, kullanılan örneklemenin sorunlu olduğunu belirtmek gerek. Heteroseksüel/eşcinsel, sağlıklı/sağlıksız kategorileri tarafsızlıktan uzaktır. Bu argümana karşı örnek olarak, Evelyn Hooker’ın tasarladığı çalışmayı gösterebiliriz. Hooker, 30 eşcinsel ve 30 heteroseksüel bireyi psikopatolojik bir tabi tuttu. Sonuçların bireylerin cinsel yönelimlerinden haberdar olmayan araştırmacılardan değerlendirmesini istedi. Araştırmacılar iki grup arasında önemli psikopatolojik fark/lar bulamadılar (1957).


Hastalık tartışmalarının bir kısmı biyolojik kuramları içerir. Örneğin 1972 ile 1991 yılları arasında, fare davranışları üzerine araştırmalar yapan endokrinolog Dörner, hormonları manipüle ederek, laboratuvar ortamında eşcinsel fareler yaratmayı başarmıştı. Daha sonra bu bulguları insanlara genişleterek, hamilelik sırasında hipotalamusun maskülen veya feminen hale geldiğini kuramlayarak annenin hamilelik sırasında yaşadığı stresi kaynak gösterdi (Dörner ve diğ., 1975). Gooren (Gooren ve Gijs, 2015) ve Byne (Hamer ve Copeland, 1994) tarafından yapılan doğrulama araştırmaları Dörner’in teorilerini çürütmüştür. Dörner, 1989 yılında eşcinselliğin doğal bir varyasyon olduğuna dair açıklamada bulunarak, teorisinden vazgeçmiştir. Benzer bir kuram Friedman ve Downey tarafından ortaya atılmıştır. Eşcinselliğin hamilelik sırasında yaşanan stres sonucu ortaya çıktığından bahsetmişlerdir. Friedman, feminen öz konseptini, cinsi kimlik bunalımı olarak yaftalamıştır. Bu teori, bireyin yetişkin evreye geçtiğinde eşcinsel güdüler kaybolmasa bile bireyin tedavi edilebileceğinden bahseder (Friedman ve Downey, 2008).

20. yüzyılın büyük bir kısmının hastalık kuramlarının doğru olduğu kabul edilerek geçirilmesindeki en büyük rol APA’ya ait olabilir. Çünkü, APA’nın yayınladığı Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın ilk üç versiyonunda, eşcinsellik hastalık olarak tanımlanmıştır. Yayınlanan ilk versiyonda, eşcinsellik parafili (seksüel sapıklık /sapma) olarak listelendi (APA, 1952). İkinci versiyon ile sapkınlık tanımını daraltılarak, yerini cinsel yönelim bozukluğuna bıraktı (APA, 1968). Üçüncü versiyonda egodistonik eşcinsellik olarak tanım daha da daraltıldı (APA, 1980). Üçüncü versiyonun ikinci güncellemesinde, hastalık olmaktan tamamen çıkarıldı.

Normal değişken kuramları, eşcinselliğin doğal olarak ortaya çıktığını savunur. Hastalık kuramları ağır şekilde eleştirilir. Normal kuramcılar solak örneğini çok kullanırlar. Solak olmak bir hastalık mıdır? Eğer öyle ise, kim hastalık olduğuna karar verir? Mesela seksolog Havelock Ellis, eşcinselliğin renk körlüğü gibi bir varyasyon olduğundan bahseder. Freud’a benzer bir şekilde, herkesin biseksüel olduğunu öne sürmüştür. Eşcinsel davranışların çiftleşme isteğini ikame ettiğinden bahseder (Ellis ve Pforzheimer, 1936).

Normal değişken kuramları arasındaki en önemli kuramlardan biri Alfred Kinsey tarafından ortaya atılmıştır. Kinsey, bir böcek taksonomistiydi. Öğrenci sohbetleri akabinde bir araştırma tasarladı. Kinsey, her cinsel yönelimi/davranışı/güdüyü tıpkı göz/saç rengi sınıflandırır gibi, normalin bir versiyonu olarak sınıflandırdı. Araştırma sonuçları, diğer kuramlardan çok daha farklı sonuçlandı. Çünkü bazı bireyler, sadece karşı/kendi cinsine ilgi duymuyordu. İlgi, yönelim ve istekler bazı bireyler için sabit kalırken, bazıları için dönemden döneme değişebiliyordu (Kinsey ve diğ., 1948, 1953).

Bazı analistler normal değişken kuramları formülasyonlarına dahil ettiler. Örneğin Isay’in modeline göre 3-6 yaşlarındaki erkek çocukların, karşı cins özelliklerini, babalarının ilgisini çekmek için edindiklerinden bahseder ve bu davranışların normal olduğuna dikkat çeker (Isay, 1989).


Kültürler arası araştırmalar, normal değişken kuramları destekleyen veriler sunuyor. Örneğin Rahman tarafından yürütülen nicel araştırma, içerisinde ülkemizin bulunduğu 28 ülkede anketler gerçekleştirdi. Sonuçlar, heteroseksüel yönelimin %85-96 arasında gösterirken, eşcinsel yönelimin %4-15 arasında değiştiğini gösteriyor (Rahman ve diğ., 2020). Bu bulgular çoğu patolojik ve olgunlaşamama kuramının toplumun geneline genelleyemeyeceği konusunda güçlü bir gösterge olarak kullanılabilir.


Genel olarak, cinsel yönelim hakkındaki araştırma ve teoriler, araştırmacıların cinsel kimlikleri nedeni ile bir önyargı kriziyle karşı karşıya. Özellikle, din kaynaklı terapi ekolleri metodolojik açıdan güçlü araştırmalar neredeyse hiç üretemiyorlar. Birçok kuramcı, etik olmayan, tarafsız ve zayıf metotları kullanarak araştırmalar yayınlıyorlar. Konu hakkında yayınların büyük bir çoğunluğu sahte bilimin parçası haline gelmiş durumda (APA, 2009; GEO, 2021). Her kuram gibi, normal değişken kuramlar, muhalifleri tarafından metodolojik eksikleri hakkında eleştiriliyor. Kinsey, Rahman gibi araştırmacıların topladıkları verilerin tam olarak doğru olmadığından çünkü toplumsal baskı, kişisel inanç gibi nedenlerden dolayı sadece açık bireyler hakkında veri toplandığından bahsediliyor (Drescher, 2001).


Sonuç olarak, eşcinselliğin kökeni ve nedenleri hakkında birçok teori olmasına rağmen bu teorilerden herhangi biri kanıtlanmış ya da kabul edilmiş değil. Normal değişken kuramlarının popülerliği, bu teorileri destekleyecek çok sayıda araştırmanın olmasından kaynaklanıyor. Ancak, bilimin LGBTQI+ bireylere baktığı gözlük değiştikçe, ayrımcı uygulamaların, eşitlik ve insanlık dışı pratiklerin azaldığının farkına varmamız gerek.

Kaynakça

American Psychiatric Association APA (Ed.). (1952). Diagnostic and statistical manual of mental disorders: DSM-I.

American Psychiatric Association APA (Ed.). (1968). Diagnostic and statistical manual of mental disorders: DSM-II.

American Psychiatric Association APA (Ed.). (1980). Diagnostic and statistical manual of mental disorders: DSM-III.

APA. (2009). Appropriate Therapeutic Responses to Sexual Orientation. https://www.apa.org/pi/lgbt/resources/therapeutic-response.pdf

Clark, E. (1962). Homosexuality. A Psychoanalytic Study of Male Homosexuals. By Dr. Irving Bieber, et al. New York: Basic Books, 1962. 358 pp. $8.50. Social Work, 7(4), 120–121. https://doi.org/10.1093/sw/7.4.120-a

Dörner, G., Rohde, W., Stahl, F., Krell, L., & Masius, W. G. (1975). A neuroendocrine predisposition for homosexuality in men. Archives of Sexual Behavior. https://doi.org/10.1007/BF01541882

Drescher, J. (2001). Psychoanalytic Therapy and the Gay Man. Analytic Press.

Ellis, H., & Pforzheimer, C. H. (1936). Studies in the psychology of sex.

Freud, S. (1910). Leonardo da Vinci: A Psychosexual Study of an Infantile Reminiscence. Prabhat Prakashan.

Freud, S. (1920). A general introduction to psychoanalysis (p. 417). Horace Liveright. https://doi.org/10.1037/10667-000

Freud, S. (1949). Three essays on the theory of sexuality (p. 133). Imago Publ. Co.

Friedman, R. C., & Downey, J. I. (2008). Sexual Differentiation of Behavior: The Foundation of a Developmental Model of Psychosexuality. Journal of the American Psychoanalytic Association, 56(1), 147–175. https://doi.org/10.1177/0003065108315690

Full, W. (2021). Psychodynamic Psychotherapy and Same-Sex Sexual Orientation: An Empirical Investigation.

GEO. (2021). An assessment of the evidence on conversion therapy for sexual orientation and gender identity. Government Equalities Office (GEO). https://www.gov.uk/government/publications/an-assessment-of-the-evidence-on-conversion-therapy-for-sexual-orientation-and-gender-identity/an-assessment-of-the-evidence-on-conversion-therapy-for-sexual-orientation-and-gender-identity

Gooren, L., & Gijs, L. (2015). Medicalization of homosexuality. In The International Encyclopedia of Human Sexuality (pp. 721–817). American Cancer Society. https://doi.org/10.1002/9781118896877.wbiehs296

Hamer, D. H., & Copeland, P. (1994). The science of desire: The search for the gay gene and the biology of behavior (p. 272). Simon & Schuster.

Hooker, E. (1957). The Adjustment of the Male Overt Homosexual. Journal of Projective Techniques, 21(1), 18–31. https://doi.org/10.1080/08853126.1957.10380742

Isay, R. A. (1989). Being homosexual: Gay men and their development (1st ed). Farrar, Straus, Giroux.

Kennedy, H. (1981). The ”Third Sex” Theory of Karl Heinrich Ulrichs. Journal of Homosexuality, 6, 103–111. https://doi.org/10.1300/J082v06n01_10

Kinsey, A. C., Pomeroy, W. B., & Martin, C. E. (1948). Sexual behavior in the human male (pp. xv, 804). Saunders.

Kinsey, A. C., Pomeroy, W. B., Martin, C. E., & Gebhard, P. H. (1953). Sexual behavior in the human female (pp. xxx, 842). Saunders.

Kohut, H. (1971). The analysis of the self: A systematic approach to the psychoanalytic treatment of narcissistic personality disorders (pp. xvi, 368). University of Chicago Press.

Krafft-Ebing, R., & Chaddock, C. G. (1894). Psychopathia Sexualis. F.A. Davis Company.

Landy, F. J. (2008). Stereotypes, Bias, and Personnel Decisions: Strange and Stranger. Industrial and Organizational Psychology, 1(4), 379–392. https://doi.org/10.1111/j.1754-9434.2008.00071.x

Rahman, Q., Xu, Y., Lippa, R. A., & Vasey, P. L. (2020). Prevalence of Sexual Orientation Across 28 Nations and Its Association with Gender Equality, Economic Development, and Individualism. Archives of Sexual Behavior, 49(2), 595–606. https://doi.org/10.1007/s10508-019-01590-0

Sullivan, H. S. (1953). The interpersonal theory of psychiatry (pp. xviii, 393). W W Norton & Co.

Tontonoz, M. (2017). Sandor Rado, American psychoanalysis, and the question of bisexuality. History of Psychology, 20(3), 263–289. https://doi.org/10.1037/hop0000061


CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son yazılar

Estetikten Öğrenmeye: Ruhsallıkta Boşluğun İzleri

Yüzünü uzak tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Göremiyorum Yüzünü yakın tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Tat alamıyorum -Şükrü Erbaş Her deneyim anlardan oluşur. Nitekim...

Varoluşsal Nasır

“Vahşet gömülmeyi reddeder. Halk arasındaki inanışlar Hikayeleri anlatılana kadar Mezarlarında yatmayı reddeden Hayaletlerle doludur.” Judith Herman, Travma ve İyileşm Bizim kültürümüzde kötü haber tez yayılır,...

Nasıl Görünüyorum?

İnsan nasıl göründüğünü görebilmek için başka gözlere ihtiyaç duyar. Başka gözler, çok uzakta değil, kısa bir göz mesafesinde, yakındadır....

Kendini Arayan Gafil

                        “Kim korkmamıştır otururken kendi kalbinin perdelerinin önünde?Rilke Bu yazı, sözlerini Ahmet Ali Arslan’ın...

Psikanalitik Aile Terapisi

Psikanalizin felsefi alt yapısı kişinin öznelliğinin ve bireysel öyküsünün altını çizer. Ancak psikanalitik kuram kişinin ruhsal gelişimini yakın çevresi,...

Kutsal ve Söz

Aslen sözcükler birer sihirdi. Günümüzde bile söz eski sihir gücünün çoğunu muhafaza etmiştir. İnsan insanı sözle mutlu edebilirken yine...

Narsisistik Füzyon Talebi Olarak Haset

Aman ha! iyiliğini, güzelliğini, zenginliğini, başarını,sağlamlığını gösterme; haset edilirse yıkıma uğrar. Nazar, nesnelerin kendilerine ait güzelliği, ihtişamı, iyiliği sergilemelerine karşılık;...

Kohut’a Kısa Bir Giriş

1913 yılında Viyana’da dünyaya gelen ve psikanaliz serüvenini Chicago Psikanaliz Enstitüsü’nde sürdüren Heinz Kohut, kuramsal farklılıklardan dolayı yollarını ayırana...